TARiHTE TOPRAK YONETiMi
ABDÜLMECİD DÖNEMİ (1839–1861)
Ø 1839’da Tanzimat Fermanı yayınlandı. Tanzimat Fermanı; Mustafa Reşit Paşa tarafından hazırlanarak Gülhane Parkı’nda halka okundu. Fermanın diğer adı da “Gülhane Hatt-ı Hümayunu’dur. Tanzimat Fermanı ile; Osmanlı topraklarında yaşayan herkesin (Müslüman, Hıristiyan, Musevi) can, mal ve namus güvenliğinin sağlanması, mahkemelerin açık hale getirilmesi, kanun önünde eşitliğin sağlanması, vergilerin herkesin gelirine göre düzenlenmesi ve herkese mal edinebilme hakkı sağlandı.
Ø 1856 tarihinde Islahat Fermanı imzalandı. Islahat Fermanı ile; Hıristiyan ve Musevileri küçük düşürücü sözlerin kullanılmaması, azınlıkların kilise ve okul açması, devlet memuru olabilmesi, il genel meclisine üye olması, din ve mezhep özgürlüğünün tanınması, herkesin kanun önünde eşit olması, herkesin serbest ticaret yapmasına imkân sağlandı.
Ø İlk defa kâğıt para basıldı (“kaime” adı verilir).
Ø Galatasaray Sultanisi, Mülkiye, Darüşşüfaka ve Sanat Okulları açıldı.
Ø Yeni yönetim birimleri oluşturuldu. Bunlar; il, liva, kaza, nahiye ve köylere ayrıldı.
II. ABDÜLHAMİT (1876–1909)
Ø 1876’da I. Meşrutiyet Genç Osmanlılar (Jön Türkler/Namık Kemal, Mithat Paşa, Ziya Paşa)’ın çalışmalarıyla II. Abdülhamit tarafından ilan edildi. I. Meşrutiyet’in ilanı ile; padişahın yetkileri kısıtlandı. Halk ilk kez yönetime katılma hakkı elde etti. 23 Aralık 1876’da Kanun-i Esasi kabul edildi.
NOT: Kanun-i Esasi, Osmanlı Devleti ve Türk tarihinin ilk anayasasıdır.
Ø Anayasaya göre, padişah meclisi kapatma yetkisine sahipti. II. Abdülhamit, 1877–1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nı (93 Harbi) bahane ederek meclisi kapattı ve milletvekillerini Malta’ya sürgüne gönderdi.
Ø Meşrutiyeti yeniden kurmak isteyen aydınlar İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni kurdular. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin (Enver Bey ve Niyazi Bey) baskılarına daha fazla dayanamayan II. Abdülhamit 23 Temmuz 1908’de II. Meşrutiyet’i ilan etti. Kanun-i Esasi bazı değişiklikler yapılarak yeniden ilan edildi. Padişahın meclisi açma-kapama yetkisi kısıtlandı, sürgüne gönderme yetkisi elinden alındı.
31 Mart Olayı: Meşrutiyet yönetimine karşı olanların kışkırtmaları sonucu 13 Nisan 1909 günü (Hicri takvime göre 31 Mart) İstanbul’da ayaklanma çıktı. Ayaklanmayı bastırmak için İttihat Terakki Cemiyeti, Hareket Ordusu adı verilen bir birliği Selanik’ten İstanbul’a gönderdi. Ordunun kurmay başkanı, Mustafa Kemal idi. İsyan bastırıldı. II. Abdülhamit tahttan indirildi.
TOPRAĞIN ÖNEMİ
Topraktan yararlanma yolları; tarım ürünleri, hayvancılık, ormancılık, tuğla-kiremit, porselen-fayans, cam.
Tarıma Destek Veren Kurumlar
Ziraat Bankası: Üreticileri desteklemek için krediler verir.
Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü: Bitki ve hayvan ürünlerini arttırmaya, ürünleri çeşitlendirmeye ve kaliteyi yükseltmeye çalışır.
Devlet Su İşleri: Kurduğu bent, gölet, baraj ve sulama şebekesiyle tarımın sulama ihtiyacını karşılar.
Tarım Kredi Kooperatifleri: Üreticilerin ürünlerini değerlendirmek ve fiyat düşüşlerine karşı üreticilerin zarar görmesini önlemek amacıyla destekleme yapar.
Toprak Mahsulleri Ofisi: Özellikle tahıl ürünlerinin alım ve satışını yapar. Gerekli stok tesisini ve korunmasını sağlar. Bu ürünlerin piyasada istikrarını sağlar.
GAP İdaresi Başkanlığı
Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı
Tarımın Türkiye Ekonomisindeki Yeri
o Nüfusun önemli bir kısmı tarım sektöründe çalışır.
o Sanayi kuruluşlarının birçoğunun hammaddesi tarım ürünleridir.
o İhraç ürünlerimizin önemli bir bölümü tarım ürünleridir.
TARİHTE TOPRAK YÖNETİMİ
Hititler döneminde; toprak devletin malı idi. Kral, bu toprakları üretim yapılması için (işletmeleri için) komutan ve valilere veriyordu. Buna karşılık, bu komutan ve valiler, orduya asker besliyorlardı.
Ortaçağ Avrupası’nda; Feodalite (Derebeylik) adı verilen bir düzen vardı. İnsanlar eşit değildi. En üst tabakada KRAL, sonra SOYLULAR, en alt kesimde ise SERF’ler bulunurdu. Toprak feodal beyler arasında paylaşılmıştır. Ekonomik güç feodal beylerin elinde olduğu için Kral’a her istediklerini kabul ettirebiliyorlardı. Serf’ler toprakla beraber alınıp satılabilen sürekli toprak işçisi olan kişilerdi. Senyörler (feodal beyler) toprakların ve bu topraklar üzerindeki her şeyin, çalışanlar dâhil, sahibi idiler. Köylüler bu topraklar üzerinde çalışırlardı, bunun karşılığında para alırlardı.
Selçuklularda Toprak Yönetimi
Selçuklularda topraklar, devletin malı sayılırdı ve bu topraklara “miri arazi” denirdi. Miri Arazi 4’e ayrılır:
1. Has Arazi: Mülkiyeti ve vergi gelirleri sultan ve ailesine ait olan topraklardır.
2. Vakıf Arazi: Geliri sosyal yardım kurumlarına ayrılan topraklardır.
3. Mülk Arazi: Görevlerinde başarılı olan devlet adamlarına verilen topraklardır. Bu topraklar kişinin mülkiyeti sayılır, bu toprakları istedikleri şekilde kullanırlardı.
4. İkta Arazi: Ordu mensupları ile devlet adamlarına hizmetleri veya maaş karşılığı verilen topraklardır. İkta sahipleri atlı asker beslerlerdi.
Osmanlı Devleti’nde Toprak Yönetimi
MÜLK ARAZİMülkiyet hakkı arazi sahibinin olan topraklardır. Mülk arazi ikiye ayrılır:
1. Öşri Topraklar: Fethedildiği zaman Müslümanlara verilen topraklardır. Topraklar, sahiplerinin mülkü sayılır, isteyen topraklarını satabilir, bağışlayabilir, vakfedebilir, miras bırakabilirdi. Toprağı işleyenler, elde ettikleri ürünün 1/10’unu vergi olarak devlete verirlerdi. Bu vergiye “öşür” denirdi.
2. Haraci Topraklar: Bu toprakların sahipleri Gayrimüslimlerdi (Müslüman olmayanlar). Bunlardan alınan toprak vergisine “haraç” denirdi.
MİRİ ARAZİMülkiyeti devlete ait olan topraklardır. Devlet bu toprakları işletmesi için üzerinde yaşayan kişilere verirdi. Toprağı iyi ekip biçmeyen veya üç yıl üst üste boş bırakanlardan toprakları geri alınır, başkasına verilirdi. Amaç; tarımda üretimin devamlılığını sağlamaktır. Miri arazinin bölümleri:
1. Vakıf Arazi: Geliri cami, hastane, kervansaray, medrese gibi bilim ve hayır kurumlarının yapımı, idaresi ve bakımı için ayrılan topraklardı. Vakıf topraklarının gelirlerinden vergi alınmazdı.
2. Ocaklık Arazi: Kale muhafızlarına ve tersane giderlerine ayrılan sınır boylarındaki araziye denirdi.
3. Yurtluk Arazi: Sınırları koruma karşılığında sınır boylarında ayrılan araziye denirdi.
4. Mukataa: Geliri doğrudan doğruya hazineye kalan araziye denirdi. Bu topraklardan elde edilecek gelir peşin olarak mültezim denilen varlıklı kişilere satılır ve mültezimlerden alınan paralar doğrudan hazineye aktarılırdı. Bu sisteme “İltizam Sistemi” denirdi.
5. Dirlik Arazi: Geliri devlet memurlarına ve askerlere maaş ve görev karşılığı olarak verilen topraklardır. Dirlik gelirlerine göre üçe ayrılırdı:
v Has: Yıllık geliri 100 000 akçeden fazla olan toprağa denirdi. Padişaha, divan üyelerine, beylerbeylerine, şehzadelere ve sancak beylerine verilirdi.
v Zeamet: Yıllık geliri 20 000 ile 100 000 akçe arasındaki topraklara denirdi. İkinci derecedeki memurlara verilirdi. Alaybeyleri, kapıcıbaşı, Divan kâtipleri gibi.
v Tımar: Yıllık geliri 3 000 akçe ile 20 000 akçe arasındaki topraklara denirdi. Savaşlarda yararlılık gösterenlere verilirdi. Tımarlı Sipahi’ler gelirlerinin bir kısmıyla atlı asker yetiştirirler, bir kısmını da maaş olarak alırlardı. Tımar sistemiyle yetiştirilen askerler, Osmanlı ordusunun önemli bir kısmını oluştururdu. Tımar sistemine bağlı topraklar “Tahrir Defterlerine” kaydedilirdi.
NOT: Osmanlı Devleti’nde toprak ve ordu sisteminin temelini Tımar Sistemi oluştururdu. Bu sistemde devlet “Tımarlı Sipahi’ye belli bir toprak parçası verirdi. Tımarlı Sipahi, emrindeki askerlerle bu toprağı ekip biçer, elde edilen gelir, askerlerin ihtiyaçları ve eğitimi için harcanırdı. Çok disiplinli bir asker topluluğu olan Tımarlı Askerler, savaş zamanında savaşlara katılırlardı.
Tımar Sisteminin Faydaları
Vergiler düzenli olarak toplanır.
Bölgenin güvenliği sağlanır.
Devlete yük olmadan asker yetiştirilir, askerlik masrafları azalır.
Toprak sürekli ekip-biçildiği için üretimin devamlılığı sağlanmış olur.
Ülke bayındır (imar) hale getirilir.
TİCARET YOLLARI
İpek YoluTam ismi ile Pers Kral Yolu, Pers İmparatorluğu kralı I. Darius zamanında M.Ö. 5. yüzyılda yapılmış olan bir antik anayoludur.Batıda Sard’dan başlayarak (Türkiye’de İzmir’in 95 km. kadar doğusunda), doğuya doğru Asur’un başkenti Ninova’ya (şu anki Musul, Irak) varmaktadır, daha sonra Babil’in (şu anki Bağdat, Irak) güneyine geçmektedir.Lidya kralı Giges, ticaret için Efes’ten başlayıp Mezopotamya’ya kadar uzanan Kral Yolu’nu yapmışlardır. Efes-Ninova arasındaki ticaret yolu, doğu-batı arasında ticaretin ve kültürel etkileşimin hızlanmasını sağlamıştır.
Baharat Yolu
§ Eski çağlarda, Uzakdoğu’yu Batı’ya bağlayan ticaret yollarından biriydi.Baharat, günümüzden binlerce yıl önce Doğu ülkelerinde kullanılıyordu. Ortaçağ Avrupası’nda soyluların sofralarına da girince çok önemli bir ticaret ürünü haline geldi. Ama pahalı olması nedeniyle ancak varlıklı kimseler satın alabiliyordu.Baharat Yolu; Coğrafi Keşiflerden önce, Hindistan’la Akdeniz limanları arasında taşımada yararlanılan bir yoldur. Hindistan’da ve Güney Arabistan’da çıkan baharatlar Avrupa’da çok aranıyordu. Bunlar iki yoldan Akdeniz limanlarına götürülüyordu. Birincisi; Hindistan’dan gemilerle İran (Basra) Körfezi ve Irak üzerinden kervanlarla Akdeniz ve Suriye limanlarına taşınıyordu. İstanbul bu malların en çok bulunduğu şehirdi. İkinci yol; yine gemilerle Hint Okyanusu ve Kızıldeniz’den Süveyş’e getiriliyor, oradan kervanlarla İskenderiye’ye, Akdeniz limanlarına yollanıyordu.Baharat Yolu ile; Hindistan’ın karabiber, zencefil, tarçın gibi baharatları ile inci, mercan, fildişi, elmas gibi değerli taşlar ve diğer mallar Akdeniz limanlarına ulaştırılır, oradan Avrupa’ya gönderilirdi.
İpek Yolu
§ Çin’den başlayarak Orta Asya üzerinden, Hazar Denizi’nin güneyinden ve kuzeyinden geçerek Trabzon ve Kırım Limanlarına gelen malların buralardan Avrupa’ya ulaştığı dünyaca ünlü bir ticaret yoludur.
§ Orta Asya’da ticaret kervanları, Çin’in Xian (Şiyan) kentinden başlayarak Özbekistan’ın Kaşgar kentine gelirler, burada ikiye ayrılan yollardan ilkini izleyerek Afganistan ovalarından Hazar Denizi’ne, diğeri ile de Karakum Dağları’nı aşarak İran üzerinden Anadolu’ya ulaşırlardı. Anadolu’dan deniz yoluyla veya Trakya üzerinden kara yoluyla Avrupa’ya giderlerdi.
§ İpek Yolu, Asya’yı Avrupa’ya bağlayan bir ticaret yolu olmasının ötesinde, 2000 yıldan beri bölgede yaşayan kültürlerin, dinlerin, ırkların da izlerini taşımakta ve olağanüstü bir tarihsel ve kültürel zenginlik sunmaktadır.
§ Bu ticaret yolu üzerinden daha çok ipek ticareti yapıldığı için bu ticaret yolu “İpek Yolu” adını almıştır.