iSKiTLER
İSKİTLER
Batılıların Türkleri Avrupa'dan atma girişimleri karşısında Türklerin Avrupa'nın eski halkları içinde yer aldığını göstermek üzere Atatürk'ün ilk incelettiği eski Türk devletleri içinde İskitler ön sırada yer almaktadır. Tarihin ilk dönemlerinde ortaya çıkan ve Orta-Asya'dan hareketle Avrupa'ya gelen ve burada yaygın bir imparatorluk kuran İskitlerin Türk kökenli olduğu konusunda birçok tarih kaynağı birleşmektedir. Tarihin ilk dönemlerinin en büyük imparatorluğunu kurmuş olan İskitler ve Sakalar Atatürk'ün de haklı olarak belirttiği gibi Avrupa'ya gelen ve ilk Avrupa devletini kuran Türklerdir.
İskitler, M.Ö.VII yüzyılda Avrupa ile Asya'nın batı kesiminde, Tuna ile Volga ırmakları arasındaki bölgede yaşamış bir Orta Asya kavmidir. Karadeniz'in kuzey kısımlarında daha önceleri yaşayan Kimmerler Türkistan ve Batı Sibirya'dan gelen İskitler tarafından dağıtılmışlar ve Güney Rusya bozkırlarının dışına sürülmüşlerdir. Yunanlılar tarafından İskit (Skuthoi), İranlılar tarafından "Saka" adı ile anılan bu kavim Hintlilerce "Caka" diye biliniyordu. İskitler kendi bölgelerinde zamanlarının en ileri uygarlığını kurmuş olmalarına karşın, sonraları çeşitli nedenlerle imparatorluk dağılmış ve halk başka ülkelere göç etmiştir. Ünlü tarihçi Herodot, İskit adının Karadeniz'in kuzeyinde yaşayan yerli halkın kullandığı "Skolot" ya da "Oskolot" sözcüğünden geldiğini ileri sürmektedir. Eski dönem coğrafyasında Karadeniz'in kuzey bölgesine İskitya adı verilmektedir. Bu bölgenin mi kavime, yoksa kavimin mi bu bölgeye adını verdiği tarihçiler arasında tartışma konusudur. Ayrıca İskit adını bu kavimin mi kendisine verdiği, yoksa bu kavim hakkında bilgilerin merkezi olan Yunan kaynaklarının sahibi olan Grek tarihçilerinin mi bu adı taktığı da tartışmalı konular arasındadır.
İranlılarla beraber Türklerin de Sakalar diye andığı bu kavimin ilk yurtlarının Tanrı Dağları, Fergana ve Kaşgar bölgesi olduğu benimsenmektedir. Sakaların ilk boyları M.Ö.VIII yüzyılda bu bölgeden batıya göç etmişlerdir. Bu göç edenlerden bir grubun Aral gölü dolayında, Seyhun nehri ağzı çevresinde yerleştikleri, diğer bir grubun ise Hazar Denizi'nin kuzeyinden geçerek Güney Rusya'ya gittikleri ve o tarihlerde o bölgede yaşamakta olan Kimmerleri Kafkasya'nın güneyine, Ön Asya'ya doğru göçe zorlayarak yerlerini aldıkları kesin olarak bilinmektedir. İskitlerin konuştukları dil ile İran dili arasında bazı benzerlikler olması nedeniyle tarihçilerin bir kısmı da İskitleri İran asıllı olarak benimsemek eğilimindedir. Diller arasındaki benzerliklere bakarak bir kavimin kökeni hakkında karar vermek son derece hatalı bir tutumdur. Bugün Türkçe'de yaşayan Arapça ve Farsça sözcüklere bakarak Türklerin Arap veya Fars kökenli oldukları ileri sürülemeyeceğine göre, İskit dilindeki İran asıllı sözcüklerin de bu kavimin İran asıllı olduğunu göstermesi yetersiz bir delildir. Ne var ki, İskitlerin geldikleri bölgenin Türkistan olması İskitlerin bir Türk kavimi olduğu konusunda daha güçlü bir kanıtıdır.
İskitler hakkındaki bilgilerin çoğunluğu Yunan kaynaklarından gelmektedir. O kaynaklarda ise İskitlerin İranlı olduklarına dair herhangi bir bilgi yoktur. Herodot tarihi ise İskitlerin Asya'dan geldiklerini ve Massagetlerin baskısı ile Batı'ya göç etmeye zorlandıklarını belirtmektedir. Ayrıca İran İmparatoru Darius'un İskit ülkesini ele geçirmek için açtığı savaşı anlatırken, Herodot, İskitlerin kesinlikle İranlılara benzemediğini açıklamaktadır. İran da tıpkı Anadolu gibi tarihin çeşitli dönemlerinde birçok kavimin gelip yerleştiği bir bölge olduğundan, birçok kavim veya boy ile kültürel etkileşimi olmuştur. Herodot'un tanımlamasına göre İskitler kentlere yerleşmiyorlardı. Beraberlerinde götürdükleri atlı arabalarda yaşıyorlardı. At sırtında, yay ve ok ile savaşa alışmış bir kavim olan İskitler, yiyecek için tarıma değil, hayvan sürülerine dayanıyorlardı. Genellikle pantolon ve bot giyip, atlarında üzengi kullanıyorlardı. İskitler domuz eti yemedikleri gibi bu hayvanı kesinlikle yetiştirmezlerdi. Yemin törenleri sırasında büyük bir kaba şarap koyan İskitler bu şaraba biraz da kanlarından karıştırarak içerlerdi. Türklere özgü olan kan kardeşliği İskitlerde yaygın olarak görülmekteydi. Kral öldüğü zaman kol ve yüzlerini kesmek, saçlarını tıraş etmek de Türk kavimlerinin bir özelliği olarak gene İskitlerde görülmekteydi. İskitlerin Türklere benzeyen birçok yanı vardı, üstelik araba içinde yaşamaları Türk olmayan göçebe kavimlerde pek sık rastlanmayan bir adetti.
Bu özelliklerin farkına varan tarihçilerin hemen hepsi İskitleri Türk saymaktadırlar. Ancak, bazı Türk tarihçileri de İskitleri yeterince incelemeden Türk olarak benimsememektedirler. Arabalarda yaşayan İskitler sürekli olarak civar bölgelere akınlar yaptıkları için komşu ulusların sürekli korktukları bir kavim olmuştur. İran'da Medler, Persler tarafından uzaklaştırılınca Güney Rusya ve Aral bölgesine doğru göç etmişler, ama İskitlerle yaptıkları savaşlarda yenilmişlerdir. İran imparatoru Sirüs son seferini İskitler üzerine yapmış ve Aral bölgesinde M.Ö.529 da yenilmiştir. Bu tarihlerde İskit İmparatoru Tomris isimli bir kadındır. Daha sonraları ise Darius'un yaptığı seferler boşa çıkmıştır. İskitler yalnız İran cephesinde değil, sınırları bulunan tüm cephelerde sürekli savaşmış cengâver bir ulus olarak tarih sahnesine geçmişlerdir.
İskitler, Asur kaynaklarında 'Cogu' diye anılan hükümdarlarının yönetiminde Kuzey Kafkasya yolunu izleyerek göç etmişler ve bu bölgede yaşayan ve gene proto-Türk sayılan Kimmerleri sürmüşlerdir.
İskit Sanatı
İskitler göçebe bir ulus olmalarına karşın kendi dönemlerinde önemli bir uygarlık yaratmışlardır. İskit eserleri günümüzde bile o bölgede görülebilmekte, bazıları ise müzelerde izlenebilmektedir. Özellikle İskit vazosu Batı dünyasında çok tanınmıştır. Arabalarda yaşayan İskitler kendi yaptıkları eşyalarını da beraberlerinde taşırlardı. Mücevherden başlayarak çeşitli süs eşyası yapan İskitler, yepyeni bir sanat yaratmışlardı. Daha sonraları aynı bölgeye gelerek yaşayan ve devlet kuran Hunların da İskitlere benzer bir yaşam biçimine ve özelliklere sahip bulunması da İskitlerin Türk olması savını güçlendirmekledir. İskitlerin kültür ve sanat eserleri de bu savı doğrulamaktadır.
Altın broş Hermitaj Müzesi (Jettmar 1964, s.185)
İskitlerle ilgili kazılar, İskitlerin gelişmesi hakkında genel bir görüş vermektedir. Başlangıçta İskit kültür merkezi güneydoğu bozkırlarına, Kuban ve Taman Yarımadası'na doğru kaymaktadır.
Martonaşa ve Melgunov kazılarının gösterdiği gibi İskitler Güney Ukrayna'da aşağı Dinyeper ve aşağı Buğ arasında dağınık bir egemenlik kurmuşlardı. Ancak M.Ö.IV. asırda İskit kültürü Ukrayna'da gelişebilmiştir.
Solokha ve Denev kurganlarının gösterdiğine göre ise M.Ö.III. yüzyılda İskit uygarlığı en üst düzeyine çıkmıştır. İskit yayılmasının Batı'da erişebildiği en kuzey uç kuzeydeki ormanlık bozkırların sınırı Voronej yöresi olmuştur.
Kuzeydoğuya doğru İskit yayılması yukarı çıkarak Saratov bölgesine erişmiştir. Bu bölgede yapılan önemli kazılar Savromal adlı bir İskit boyunun bu bölgede yerleştiğini açıklığa kavuşturmuştur. İskitler Ukrayna'da tam bir köylü kültürü yaratmışlardır. İskitler yarattıkları yüksek kültür ile komşu ulusları da etkileri altına almışlardır. Bugün müzelerde bulunan sanat eserleri İskitlerin uygarlık düzeylerinin ne kadar yüksek olduğunu göstermekledir. İskit sanatı doğrudan Yunan sanatını da etkilemiştir. Doğu'dan gelen göçler nedeniyle İskitler Avrupa'nın batısına doğru göç etmeye başlayınca İskit sanatı bütün Avrupa'ya yayıldı. İskitlerin yalnız erkekleri değil, kadınları da usta savaşçı idiler. İskit kadınlarının cesaretleri ve beceriklilikleri dillere destan olmuştur. İskit toplumunda kadının yeri çok yüksekti. Toplumun ve devletin en üst makamlarına kadar kadınlar yükselebiliyorlardı. İskit hükümdarları arasında kadınların da önemli yeri vardır.
İskitler çiftçi ve göçebe olmak üzere ikiye ayrılırlardı. Çiftçiler daha uygardılar. Göçebeler ise arabalarda yaşarlardı. Elverişli buldukları yerlerde uzun süre yaşarlar, sonra da kendilerine yeni yurtlar ararlardı. İklim ve mevsime göre İskitlerin yurtlarını değiştirdikleri anlaşılmıştır. Arabaları iki, üç veya daha fazla öküz ile çekilirdi. Göç zamanında kadınlar araba içinde, erkekler at üstünde, arabaların yanında giderlerdi. Asya'nın kuraklığı yüzünden durmadan göç ederler, ancak elverişli bir yer bulduktan sonra yerleşirler ve ilkel köy toplulukları oluştururlardı. Eski Türkler'de olduğu gibi İskitler'de en geçerli hayvan at idi. Kesilen kurbanlar kazanlarda pişirilerek dağıtılırdı. İskitler şarap yaparlar ve içmeyi severlerdi. Şarabın yanında İskitlerde kımız gibi bir içkinin bulunması da bu kavimin Türklüğünü gösteren başka bir göstergedir. İçkiyi seven İskitler, içki içmenin yöntemini de bilirlerdi. Eski tarih kitaplarında Ispartalılara susuz şarap içmesini İskitlerin öğrettiği yazılıdır.
Altın aplik, Hermitaj Müzesi (Jettmar 1964, s.187)
İskitler M.Ö.VI. yüzyılda Ön Asya'ya akınlar yaptıkları sırada bronz çağını bırakarak demir çağına geçmişlerdir. İskit sanatının başlangıcı Kelt-Tuna bölgesindeki Hallstat demir tekniğinden de geniş ölçülerde yararlanmıştır. Bronz tekniği konusunda ise aynı bölgede İskitlerden önce yaşamış olan proto-Türk bir kavim olan Kimmerlerin İskit sanatı üzerinde geniş etkileri olmuştur. Kuban bölgesinde bulunan İskit dönemi sanat eserlerinin bir kısmında ise Asur ve Babil sanatının etkileri görülmüştür. İskit hayvan sanatı, Asur veya Yunan natüralizminin süsleme biçimine dönüştürülmesiyle meydana gelmiştir.
Bozkır estetiği, İskitler aracılığı ile Güney Rusya'ya yerleşmiştir. İskitler göçebe yaşam biçimleri nedeniyle, resim, heykel ve kabartmacılık gibi sanat alanlarına yabancı kalmışlardır. Bütün lüksleri elbise, kuyumculuk ve koşum takımları yapmaktan öteye gitmiyordu. Kemer kopçası, kılıç tasması, eyer halkaları, araba süsleri, bayrak direkleri, halılar hep İskitlere özgü bir stilde yapılmıştı. İskitler geyik ve yaban eşeği sürülerini kovalamak, ceylanlarla kurtların kapışmasını izlemekten zevk alarak tüm yaşamlarını at üzerinde geçiriyorlardı. Hayvanlar arası çekişmeler İskit sanatını konu olarak etkilemiş ve hayvan figürleri İskit sanat eserlerinde çokça yer almıştır. İskit sanatında sırf süsleme amacıyla geometrik desenler içinde hayvan biçimleri görülmektedir. Sanatta hayvan biçimlerinin stilize olmasına İskitlerin katkısı büyüktür. Gerçekçi hayvan resimleri İskit süsleme sanatının temelini oluşturmuştur. Uzuvların ve organların ezilmesi, yırtıcı hayvanların diğer canlıları parçalamaları, ayıların pençelerinde kıvranan geyikler sıkça işlenen konular arasında yer almıştır. Yukarı Volga ormanlık bölgesine doğru ilerleyen İskit bozkır sanatı Fin-Uygur kaynaklı olan, Kazan civarındaki Anonin uygarlığını etkilemiştir. Bu bölgede yapılan kazılarda İskit izleri taşıyan hayvan figürlerine çokça rastlanmıştır. Orta Sibirya bölgelerine kadar İskit bozkır sanatının etkileri yayılmıştır. İskit sanatı çok yaygınlık kazanmış ama, dağılırken de zayıflamıştır. Sibirya ormanlarında bu devirden örnekler bulunmuştur.
M.Ö.III. yüzyılda İskitlerle benzer özellikler gösteren ve Kuzey İran'dan gelen göçebe bir kavim olan Sarmatlar İskitlerin bölgesini ele geçirip İskitleri Batı Avrupa'ya doğru sürmüşlerdir. İskit sanatının M.Ö.III. yüzyılda Sarmat sanatına geçişi Aleksandrapol’daki kazılar aracılığıyla kesinlik kazanmıştır. İskitler külahlı, geniş elbiseli ve natüralist bir hayvan sanatının temsilcileriyken, Sarmatlar konik külah ve zırh etekliği giyen mızraklı süvarilerdi. İskit sanatındaki Batı etkilerine karşı Sarmatlar kesinlikle Doğu etkisine sahip bir sanat geliştirmişlerdi. Sarmatların egemenliğinden sonra bile birkaç yüzyıl İskit sanatı hem Doğu'da, hem de Batı'da etkisini sürdürmüştür.