KLEOPATRA
Kleopatra
"Sesi, istediği her titreşimi çıkarıp, istediği her dili kullanabildiği çok telli bir müzik aleti gibiydi"...
Fransız arkeolog Franck Goddio'nun verdiği bilgilerle yapılan Kleopatra resmi
Romalı ünlü tarihçi Plutarkhos, Kleopatra'yı böyle tanımlıyordu. Roma halkının bir numaralı düşmanı ilan edilen bu kadınla ilgili sıfatlar, İlkçağ'ın en büyük imparatorluğunu kuran devletin resmi sanatçılarının ağzında günümüze kadar çarpıtılarak geldi. Kimine göre, o erkek delisi bir kadındı. Kimine göre ise, beyninde her türlü entrikanın dolaştığı kötü ruhlu bir kadın. Romalı şair Horacius, Kleopatra'nın öldüğü gün "zafer flamalarının çıkartılıp, evlere asılmasını" önermişti. Aradan bin yıl geçmesine karşın, egemen kültür o denli etkin olmuştu ki, Dante bile onu "lüks ve şehvet düşkünü" olarak tanımlamıştı. Kuşkusuz, "Kleopatra miti"nde Hollywood'un payını da inkâr etmemek gerekir. Gerek Cecil B. De Mille'in 1934 yapımı "Kleopatra", gerekse de Joseph Mankiewicz'in dev prodüksiyonu, 4 Oscar ödüllü , 1963 yapımı "Kleopatra" filmi (Liz Taylor, Richard Burton ve Rex Harrison) bu miti daha da güçlendirdi. Her iki ünlü filmde de Mısır kraliçesi, erkekleri tuzağına düşüren, entrikalar çeviren ve rakiplerini zehirle ortadan kaldırmayı hedefleyen, tutkulu ve hırslı bir kadın olarak seyirciye sunulmuştu.
Oysa gerçekte, VII. Kleopatra, yani son Mısır kraliçesi ve son firavun, gerek karakter bakımından gerekse fiziksel açıdan, hiç de anlatıldığı gibi bir insan değildi. Ancak ne yazık ki, tarihi her zaman kazananlar yazmıştı. Sezar'dan olan çocuğu Sezarion'un bile kafasını uçurtacak kadar Kleopatra'dan nefret eden Octavius, bu mağrur kraliçeyi bir kez dize getirdikten sonra ailesinin kökünü kazımakla yetinmemiş, tüm sanatçılarını ve filozoflarını onu karalama kampanyası için harekete geçirmişti. Son yıllarda, ardı ardına Kleopatra üzerine yayımlanan araştırma, anı ve roman türü kitaplarda biraz daha objektiflik egemense de, "Kleopatra miti" ile ilgili yanlışların bazıları, bu eserlerde de varlığını sürdürüyor.
Son 10 yıldır arkeolog Franck Goddio ve İtalyan sanat tarihi profesörü Paolo Moreno, Mısır'ın son firavununu yakın takibe aldılar ve onun hayatı, alışkanlıkları, giyim tarzı ve eğitimi konusunda çok önemli, ama resmi tarihe ters düşen bilgilere ulaştılar.
Gerçek Kleopatra nasıl bir insandı? Her şeyden önce kısa boyluydu. Vücudunun çok güzel olduğu söylenemezdi, ancak hatları düzgündü. Gözleri ve teni açık renkteydi. Bütün bu özellikler aslında çok doğaldı. Çünkü Kleopatra, bir Mısır kraliçesi olmasına karşın Yunan soyundan geliyordu. Kleopatra'nın fiziksel özelliklerinin en somut kanıtı ise, Sezar'ı daha 23 yaşındayken Roma'da ziyaret ettiği dönemde heykeltıraş Stefanos'a verdiği çalışma... "Eskilino'lu Venüs" olarak bilinen bu heykelin, Kleopatra'nın aslına en sadık heykeli olduğu, yaklaşık tüm bilim adamları tarafından kabul görüyor.
Kleopatra'nın yüz yapısına ilişkin en iyi belge ise, Berlin Müzesi'nde korunan ve üstünde Kleopatra'nın resmi bulunan madeni para... Üçgen bir yüz hattına, iri ve uzun bir burna, dar bir alna sahip... En tipik özelliği ise alt dudağı... Kalın ve etli alt dudağı, Ptolemaios Hanedanı'ndan geldiğinin en somut kanıtı...
Karakterine gelince... Kraliçenin saray entrikaları konusunda uzman olduğunu herkes kabul ediyor. Ancak unutmayalım ki, 18 yaşındayken kokuşmuş bir krallığın iplerini elinde tutuyordu. Üstelik, bütün bölgenin tek hakimi olan Romalılar'ı da göz ardı etmemek gerekiyor. Bu bağlamda, kendisini her zaman ünlü Mısır firavunlarının varisi olarak görmesine rağmen, Kleopatra böylesine karmaşık dengelere sahip bir ortamda, Yunan geleneğinden gelen, gerçekçi ve ayakları yere basan bir politika izlemek zorunda kalmıştı. Entrikalar çevirmek, siyasal rakiplerini zehirlemek, komplolar kurmak ve ihanet, aslında Mısır kraliçesinin politik öncelikleri değildi.
Bunların hepsi, İlkçağ'ın ve özellikle, Roma sarayının vazgeçilmez siyasal numaralarıydı. Ancak, Kleopatra'nın bunları yapmasının yanı sıra, çok büyük sulama kanalları inşa ettirdiğini, özellikle köylülerin yaşam düzeyini yükseltmek için önemli iyileştirmeler yaptığını, ne yazık ki çok az tarihçi yazıyor.
Kleopatra'nın Roma günleri sırasında yapılan büstü
Kleopatra, Petra kralı Abdül ve Romalı bir ressamla yaşadığı küçük birkaç kaçamak dışında, sevdiği insanlara (Sezar ve Antonius) hep sadık kaldı. O, zayıflamış Mısır Krallığı'nın, özellikle doğudan gelen Pers tehlikesi karşısında, Roma ittifakı olmadan, kendi başına varlığını koruyamayacağını görmüştü. Roma ile her zaman bir ittifak aradı. Ama bunun, asla tam boyun eğme anlamına gelmemesi için çabaladı. Amacı, Roma ile birlikte eski Mısır'ın, Firavunlar Mısırı'nın gücünü yeniden yaratmaktı. Büyük İskender'in hayali olan bu büyük imparatorluğun başına da, Sezar'dan olma oğlu Sezarion'u uygun görüyordu.
Kleopatra gerçeği tablosunu, eğitimiyle tamamlayalım. Mısır kraliçesi, tarihçi Plutarkhos'un belirttiği gibi "güzel olmaktan çok, zeki ve kültürlüydü"... 54 yaşının tüm olgunluğu ve şöhretinin zirvesini yaşayan Sezar'ı sadece güzelliğiyle baştan çıkardığını ileri sürmek, tarihi biraz zorlamak olur. Kleopatra, tam 12 dili mükemmel derecede konuşuyordu. Mısır'a 300 yıl boyunca hükmeden Ptolemaios Hanedanı'nın hükümdarları arasında Mısır diliyle konuşan tek kişi Kleopatra'ydı. Ötekiler, sarayda Yunanca konuşmayı tercih ederlerdi. Kleopatra efsanesine ilişkin mutlaka düzeltilmesi gereken son bir nokta da, engerek yılanıyla intihar etmesi... Rakotisli eski köle Eudomon'un ona gönderdiği incir sepetinin içinde bir yılan vardı, ama ölüm engerek yılanından değil, gerçek bir kral kobradan geldi.