David Gibbins, uzun süre Akdeniz'in sualtı şehirlerine keşif gezileri düzenlemiş bir araştırmacı. Onun kaleme aldığı 'Atlantis', adlı roman her ne kadar kurgu olsa da, detaylı ve bilimsel içerikli bir ön çalışmaya dayanıyor. Çünkü yazarın bilim adamı kimliği var.
Atlantis... Hepimiz için büyüleyici bir sözcük. Kurgu kitaplardan hoşlananların okuma alışkanlıklarını sürdürdükleri dönemlerde, en azından bir kez kendilerini bu kelimenin büyüsüne kaptırmamış olmaları mümkün değil. Tam da bu nedenle gün geçtikçe popüler hâle gelen bu sözcük, bu efsane, adeta insanı kendine çağırıyor. David Gibbins'in Atlantis'ini en başarılı Atlantis kitapları listesinde en üst sıralara, Clive Cussler'ın hemen ardına yerleştirmek mümkün. İngiliz akademisyenin kitabı konuya ciddiyetle yaklaşıyor.
David Gibbbins Cambridge’li
David Gibbins, Cambridge Üniversitesi'nde arkeoloji doktorasını tamamladıktan sonra özellikle sualtı araştırmalarında dünyanın önde gelen otoritelerinden biri hâline gelmiş, uzun süre Akdeniz'in sualtı şehirlerine keşif gezileri düzenlemiş İngiliz bir araştırmacı.
Akademik çalışma alışkanlığına bağlı olarak da onun kaleminden çıkan Atlantis, her ne kadar kurgu olsa da, çok detaylı yapılmış ön çalışmalara sırtını dayıyor. Yani Atlantis üzerine yazılmış olan bu kitap bir oturuşta hazırlanmış, üç-beş fantastik öğe bir araya getirilerek bir macera romanı değil. Aksine, hemen hemen kayda değer bütün Atlantis efsanelerinden parçalar bulabileceğiniz, detaylı bir roman.
Bir zor yanı var bir roman için biraz fazla akademik ve neyin, niye, nerede, nasıl olduğuna ya da olabileceğine dair sunulan teorilere tek tek altyapılar oluşturularak yapılandırılmış bir kurgu/bilim örneği.
Roman kahramanlarının her adımı bir şekilde bu mantık çerçevesinde sıralı ve tutarlı.Başlarına gelenler ya da eylemleri rastlantı olmaktan uzakmış etkisi bırakıyor üzerinizde. Ancak işin bu kısmını bir tarafa bırakırsak iyi adamlar, kötü adamlar, nükleer bir denizaltı, gizli hazineler, atomik bombalar, teröristler, aşk, yani kısacası bir roman için ne ararsanız var diyebileceğimiz türden...
MÖ 9000'li yıllarda altın çağını yaşayan, savaşçı özelliklere sahip ve çağının çok ilerisinde bir toplum olan Atlantisliler'in yaşadığı Atlantis adası bir günde sulara gömülür. Geriye neredeyse hiçbir iz kalmaz bu toplumdan.
2004 yılında modern çağın hazine avcılarından diyebileceğimiz, bir karakter olan Jack Howard ve ekibi sualtı araştırmaları sırasında bir gemi enkazı üzerinde çalışırken kayıp şehrin anahtarı olabilecek altın bir diskle karşılaşırlar. Diğer taraftan Mısır'da Profesör Hiebermeyer ve ekibi, MÖ 6. yüzyıldan kalma bir mumyanın üzerinde Yunanca yazılmış ve içinde Atlantis sözü geçen bir papirüs bulurlar. Ne var ki papirüsün yazıldığı Yunanca bilinen Yunancalara benzememektedir. Bu da Atlantis efsanesinin yeniden canlanması için yeterli neden olur.
İşte can alıcı bölüm başlıyor. Bu mesajdaki şifre nasıl çözülecek? İki keşfin aynı anda yapılması bir tesadüf mü, yoksa çok daha büyük bir komplo mu söz konusu?.. Atlantis'in dillere destan hazinesi gerçekten var mı? Romanın belli bir yerinde bütün arkeologlar kafa kafaya vererek bu soruları ve Atlantis'in bir efsane değil de gerçek olabilme ihtimalini tartışmaya başlarlar. Ve serüvenin heyecanı giderek artar.
Papirüs Atlantis'i Karadeniz'e yerleştirdiğinden Jack ve hem zeki hem güzel Rus arkeolog Katya Svetlanova, denizaltıyla yaptıkları araştırmalarını Türkiye ve Rusya arasında sürdürmeye karar verirler. Atlantis'in yerini belirleme süreçlerini, diğer araştırmacıların aksine, şehrin yok oluş biçimine odakladıklarından, bu başlangıç noktası en sonunda onları Atlantis'in kapılarına kadar getirir.
Bu süreçte kullanılan bilgiler ve Atlantis'le ilgili teoriler birçok arkeolog tarafından da güncel yaşamda akla yatkın, ilginç, en azından araştırmaya değer bulunmuş, bölgede politik koşullar nedeniyle çalışma yapılamıyor olunması ise büyük bir şanssızlık olarak nitelenmişti. İlk olarak Siegfried ve Christian Schoppe Atlantis'in Karadeniz'de olduğunu iddia etmişler, 2000 yılında The Guardian gazetesi Robert Ballard'ın Karadeniz'in derinliklerinde şehir kalıntılarına rastladığını yazmış, uzun süre kayıp şehrin Karadeniz'in Kuzeydoğusunda kalan kısmında yer alıp almadığı tartışılmıştı.
Romanın bundan sonraki kısmı ne yazık ki birtakım sorunlar içeriyor. Atlantis'i buldunuz ama kapısı bir nükleer denizaltı tarafından tıkanmış durumda, peşinizde de hem deniz altıyı hem de Atlantis'in hazinelerini isteyen bir savaş lordu var. Atlantis'e nasıl girer, işin içinden nasıl çıkarsınız? Atlantis'in bulunmasını abartılı bulmuyorsanız, kapısında nükleer denizaltı olmasına da hiç şaşırmayabilirsiniz...
|